Montag, 11. August 2014

GÜL!


Araştırmacıların bulgularına göre gülmek vücudu rahatlatır, beyni sakinleştirir, insanlara zevk ve umut verir, insanların sorunlarını ve acılarını unutturur. Gülmek zevktir, vücut ve ruh için sağlıklıdır.Bir atasözüyle “en iyi ilaç gülmektir”. Bir Alman atasözüyle de: “gülmek hayatın şekeridir”
Bir öneri: ömrünü ikiye katlamak istiyorsan, yediğinin yarısı kadar ye, uyuduğunun iki katı uyu, üç kat daha fazla su iç ve dört kat daha fazla gül... Uzmanlara göre gülme, her insanda doğuşta var olan bir özelliktir; bir deyişle de “vücudun ötüşüdür.”



Gülmenin faydaları: Bağışıklık ve sindirim sistemini çalıştırır. Sinirleri ve vücudun üst kısmındaki kasları gevşetip aerobik yaptırır. Kendine güveni sağlar, iletişim aracıdır

Bir kahkaha bir kilo pirzolanın yanı sıra, bir kutu ilaca da bedel... Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Hizmetler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Musa Gürsel, iletişim ve başarı için gülümsemek gerektiğini belirterek şöyle konuştu:
"Sevgi ve saygının, kendine güvenin, sempatik olmanın, korkuyu azaltmanın, kolay iletişim kurmanın yolu gülümsemekten geçer. Öfkeli insanlar hem çevreye, hem de kendilerine zarar verir. Kendine güvenemeyen insan kolay iletişim kuramaz. Gergin ortam aynı zamanda başarıyı azaltır."
İletişimde en önemli unsurun güven olduğunu, güvenin ise insana gülümsemekle başlayacağını kaydeden Prof. Dr. Gürsel, "Kuşku insanları birbirinden uzaklaştırır. Yanlış anlamalar başlar. İnsanlara gülümsemek için kişinin kendine güvenmesi gerekir. Güvenle rahatlama sağlanır. Rahat insan daha kolay iletişim kurar" dedi.
Stresi yenmenin en iyi yolunun gülmek olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Gürsel, yaşama ve insanlara gülümsemeyi önerirken gülmenin faydalarını da şöyle sıraladı:


Vücudun doğal mutluluk hapı olan endorfin hormonu salgılanmasını sağlar.
Sinirleri gevşetir.
Sindirim sistemini çalıştırır.
Vücuda 'aerobik' yaptırır. Vücudun üst kısmındaki tüm kasların, sinirlerin ve organların egzersiz yapmasını sağlar.
Bağışıklık sistemini güçlendirir.
Pozitif duyguları öne çıkarır.
Başarıyı olumlu yönde etkiler.
Çevreye ve kendine güven artırır.

Kolay iletişim kurulmasını sağlar.
Öfke, gerginlik ve korku gibi duyguları azaltır.


Bir dünya hayal edin ki, tüm insanlar, gülmece (mizah) kabiliyetli olsun ve ağlamaktan çok gülsünler, surat asmaktan çok gülümsesinler! Böyle bir dünyanın olabilmesi için gülenler kadar güldürenlere de ihtiyaç vardır. Şayet, doğuştan gelen güldürme yeteneğiniz yok ise, Müjdat Gezen ve Nasrettin hoca gibi güldüren bir kişi nasıl olursunuz?

Müjdat Gezen, Levent Kırca, Ferhan Şensoy, Ali Poyrazoğlu ve Cem Yılmaz’ı dinleyerek gülmek kolay. Nasrettin hoca, Temel, Bektaşi fıkralarını okuyarak gülmek de. Televizyonda Avrupa Yakası, Çocuklar Duymasın, En Son Babalar Duyar gibi dizileri izlerken de kolayca güleriz. Peki, siz hiç eş dostunuzu veya toplum önünde konuşurken insanları güldürmeyi denediniz mi?

İlk fıkrayı anlattığınız veya dinlediğiniz anı hatırlıyor musunuz? İlk defa neye veya kime güldüğünüzü?

Güldüren bir kişi olmak kararını verdikten sonra benim yaptığımı yapın! Çünkü ben de uzmanların söylediklerini yaptım!

İlk kural: ne kadar gülmece dinleseniz, fıkra kitabı okusanız, güldürü programları veya Kemal Sunal filmleri seyretseniz denemeden ve uygulamadan güldüren bir kişi olamazsınız! “Bir adım bin fikirden daha iyidir” deyişine uygun “size sevdiğim bir fıkrayı anlatsam!” demedikçe başarılı olunmaz. Bunun için de uğraş ve çaba gerekli. Bunun için de araştırmacıları dinleyelim ve yapılması gerekenleri listeleyelim:

Gülmenizi tetikleyen fıkra, karikatür, atasözleri, ve bunun gibi şeyleri toplayın biriktirin arşivleyin.
Gülmece (Mizah) dergilerine abone olun ve gülmece (mizah) ve fıkra kitapları, görüntü bantları alın. Böylece bir gülmece (mizah) arşivi veya kitaplığı oluşturun.
İnternet’ten günlük fıkra gönderen sitelerin listelerine katılın.
Sizi güldüren okuduğunuz veya karşılaştığınız olayları kaydedeceğiniz bir günlüğünüz olsun.
Her gün en az bir defa içten gülün, bunun için başkalarını güldürmeniz gerekebilir; çünkü güldüren insan daha candan güler.
Yaşadığınız güldürücü olayları, eş dostla paylaşmaya gayret edin. Duyduğunuz veya okuduğunuz güzel bir fıkrayı, eş dosta anlatın.
İş yerlerinde de hep ciddi olunması gerekmez... Gülmeceyi (Mizahı) iş yerine de taşıyın. Kahve molalarında, dedikodu yerine biri birinizi güldürmeyi seçin. Kahve yerine fıkra arası verin!
Eleştiri ve şikayetlerinizi gülmeceyle (mizahla) ve gülümseyerek yapmaya gayret edin
Gülmece (Mizah) kabiliyeti olanlarla arkadaşlık yapın.
Kendinize gülmeyi öğretin.
Sıkıntılı ve hoş olmayan durumlarda bile gülünecek bir şey bulmaya çalışın.
Gülmeceyi (Mizahı) kendiniz de yaratabilirsiniz. Deneyin.
Sözcük (kelime) oyunları ve taklitler de insanları güldürür. Deneyin.
Bir Alman atasözüyle de: “gülmek hayatın şekeridir”

"Alinti

Donnerstag, 7. August 2014

Kendini sev...


  • KENDİNİ SEVMEK…

    Neden-sonuç veya karmaşık eşitliklerle sevgiyi, sevmeyi ve özelliklede kendini sevmeyi öğrendiğimizi ve koşulsuzluğu dile getirdiğimizde, pek çok kişi “bu nasıl olabilir?”, “bu mümkün bile değil… sevmek ve sevilmek hak edilmeli…sevgiye layık olmak…” düşünce kalıplarıyla tepkiler geliştirmekte veya “ben kendimi seviyorum ki…” itirazı ile yaklaşmaktalar.
    Nedensizlik, koşulsuzluk gibi kavramlar, karşılığı olmayan içi boş söylemler gibi algılanıyor. Yeni trend yaklaşımlardan biri de: “alma-verme dengesi”… Bu kavramı insanlar içselleştirmeye başladıklarında, karşılıksız ve nedensiz hiçbir şey yapmama eğilimine girmekteler. Bu algıya göre bir şeyi almak için karşılığının bedelinin ödenerek ona hak kazanmalı kişi...
    Diyelim ki- buna da katılmadığımı peşinen ifade edeyim- birini sevmek istiyorsunuz? Ne vereceksin? Hemen atlamayın. “Sevgimi verecem, sevgisini verecek.” Diye. Siz verdiniz, o vermezse ne olacak? Ya da tam tersi o veriyor da siz vermiyorsanız? Ve birinin sevgi diye verdiği şey, karşı taraf için sevgi anlamına gelmiyorsa? “İyi ya işte alma-verme dengesinin eşitliğe dayalı olması gösteriyor.” Gibi bir itiraz gelebilir. Demek ki hiçbir zaman bu denge sağlanamayacak. Taki insan zihnini aynı kalıpsal seviyelerde aynılaştırmadıkları sürece. Ve alma-verme dengesi olmayacağı için de kimse ne sevmeye ne de sevilmeye layık olmayacak!
    Hadi bir de iyilik yapmak konusunda ele alalım diyecem de, konu sapacak!
    Toplum, aile, sosyal ilişkiler bize sevginin kazanılması gereken bir karşılık olduğunu öğretirken, kendini sevmenin “bencillik ve narsistlik” olduğunu derinlerimize işler. Toplumda her sistem kişiye kendisinden uzaklaşıp kendisine yönelmeyi öğretir.
    Din, toplum, aile, hemşeriler, sülale, örgüt ve organizasyonlar kendisi için şehit olunmasını, kişinin kendisini feda etmesini kişiye öğretir ve kişiden bunu bekler. Bir birini seven veya sevdiğini düşünen eşler bile “ benim için ne yaptın!”, “senin için saçımı süpürge ettim!”, “ömrümü çürüttün!” gibi yaklaşımlarda bulunmaktalar.
    Kendini sevmek; kendini bilmek ve tanımaktan geçer.
    Ben kendinizi seviyor musunuz ki? Dediğimde bunu çoğu insan anlamaya çalışmak yerine bir suçlama gibi algılayıp savunmaya geçmektedir. Bu bile kişinin kendisine nasıl davrandığının ip uçlarını vermektedir.
    Bir insan içsel huzura ve içsel barışa erişmediğinde, halen korkular, öfkeler, nefretler, acı ve üzüntüler yaşatıyorsa kendisine, bu insan ilişkilerde kıskançlıklar, utançlar, hayal kırıklıkları deneyimliyorsa kendisini ne kadar da çok seviyor, değil mi? Kendini bilmek, kendini tanımak süreçlerimiz çocukluğumuzda kesintiye uğratıldı. Başkaları için “fedakarlıklar” yapmayı öğrettiler. Başkaları için yaşamayı öğrenmiş birisi kendisini sürekli o başkalarına kanıtlamak, ispat etmekle meşguldür. Bu kişinin huzur ve içsel barışa yakın olması bu durumda mümkün müdür?
    Saygı, sevgi, merhamet, hoş görü, şefkat, vicdan, destek olmak hep başkalarına verilmesi gereken toplumsal öğretilerdir. Kişide yetersizlik ve değersizlik, bağımlılık, itaat ve teslim olmayı öğreniyor birey. Aksi davranışlar “bencillik”, “narsistlik”, “egoistlik” olarak etiketlenmektedir. Lakin işin gerçeği ise kişi insani duygu ve değerleri kendisine karşı hissetmeyi öğrenmediği sürece bunu başkalarına da veremiyor. Doyuramadığı “açlıklarını” elde etmek için ilkel beyin seviyesinde reaksiyonlar geliştirebiliyor.
    Kendini sevmek… ruhun sonsuzluğunda ilahi dansın hazzıyla yaşamı şenlendirmektir!
    Faruk Acarsoy

Mittwoch, 23. Juli 2014

tasarim canta modeli

Bu cantalarin dört boyu var, ben mini ve midi boyunu diktim...big ve maxi boylari bayagi büyükler....ugrasmali bir model, makinayida biraz zorluyor  ama sonuc cok güzel... degisik kumas deri karisimi ve renklerde uygulanabiliyor...



Dienstag, 22. Juli 2014

Keceden ignedanlik

Dikis diken birisine en lazim seylerden birtanesi  ignedanlik, evde arta kalmis keceleriniz varsa degerlendire bilirsiniz...

 

Freitag, 18. Juli 2014

Bordo canta

Diktigim dördüncü canta bu, digerleri sadece kumastandi bunu suni deriden denedim, bayagi ugrastirdi beni ama en sonunda basardim.